|
Kategori |
Türkçe |
İngilizce |
|
Common Usage |
|
1 |
Yaygın Kullanım |
bile |
even zf.
|
|
It was quite difficult to see, even with the lights on.
Işıklar açık olsa bile görmek oldukça zordu.
More Sentences
|
General |
|
2 |
Genel |
farkına bile varmamak |
not even notice f.
|
|
People might not even notice anything.
İnsanlar hiçbir şeyin farkına bile varmayabilirdi.
More Sentences
|
3 |
Genel |
bile |
very s.
|
|
The very title of this report is misleading in itself.
Bu raporun başlığı bile başlı başına yanıltıcıdır.
More Sentences
|
4 |
Genel |
bile |
mere s.
|
|
The merest mention of marriage makes her nervous.
Evlilikten bahsetmek bile onu tedirgin ediyor.
More Sentences
|
5 |
Genel |
öyle olsa bile |
even so zf.
|
|
Even so, these men risk harsh punishment.
Öyle olsa bile, bu adamlar ağır cezalara çarptırılma riskiyle karşı karşıyadır.
More Sentences
|
6 |
Genel |
şu anda bile |
even now zf.
|
|
Even now, European banks are still making huge profits from the trafficking of drugs, arms and people.
Şu anda bile Avrupa bankaları uyuşturucu, silah ve insan kaçakçılığından büyük karlar elde etmeye devam ediyor.
More Sentences
|
7 |
Genel |
bile |
already zf.
|
|
However, US intellectual 'fast food' chains are already buying a university in Madrid.
Bununla birlikte, ABD'li entelektüel 'fast food' zincirleri Madrid'de bir üniversite satın almaya başladı bile.
More Sentences
|
8 |
Genel |
o zaman bile |
even then zf.
|
|
Even then, it was clear that some bodies would have to undergo a process of change.
O zaman bile, bazı organların bir değişim sürecinden geçmesi gerektiği açıktı.
More Sentences
|
9 |
Genel |
olsa bile |
even zf.
|
|
Even when you're old and gray, you should be able to enjoy life.
Yaşlı ve saçları ağarmış olsan bile hayattan zevk alabilmelisin.
More Sentences
|
10 |
Genel |
bile |
itself [ireland] zf.
|
|
This itself is graphic testimony to the abject failure of the measures thus far implemented.
Bu durum bile şimdiye kadar uygulanan tedbirlerin ne kadar başarısız olduğunun açık bir kanıtıdır.
More Sentences
|
11 |
Genel |
olsa bile |
even if bağ.
|
|
There is no hunger in countries with a parliamentary democracy, even if they are poor countries.
Parlamenter demokrasiye sahip ülkelerde, yoksul ülkeler olsalar bile açlık yoktur.
More Sentences
|
12 |
Genel |
bile |
even if bağ.
|
|
As a democrat, I have to take on board decisions even if I do not like them.
Bir demokrat olarak hoşuma gitmese bile alınan kararları kabul etmek zorundayım.
More Sentences
|
13 |
Genel |
bile |
even though bağ.
|
|
Even though Bob was in disguise, I recognized him as soon as I saw him.
Bob maskeli olsa bile onu görür görmez tanıdım.
More Sentences
|
14 |
Genel |
bile olsa |
even though bağ.
|
|
Even though I hope it happens, I don't think it will.
Olacağını umsam bile, olacağını sanmıyorum.
More Sentences
|
15 |
Genel |
olsa bile |
though bağ.
|
|
There is only one religion, though there are a hundred versions of it.
Yüz tane versiyonu olsa bile tek bir din vardır.
More Sentences
|
16 |
Genel |
bile |
if bağ.
|
|
I hope that I can obtain confirmation now and, if not now, then in writing in the very near future.
Umarım şimdi, şimdi olmasa bile çok yakın bir gelecekte yazılı olarak teyit alabilirim.
More Sentences
|
Phrases |
|
17 |
İfadeler |
bile |
so much as zf.
|
|
That will not, in any case, reduce the number of terrorist acts by so much as one.
Bu, her halükarda, terör eylemlerinin sayısını bir kişi bile azaltmayacaktır.
More Sentences
|
|
18 |
İfadeler |
ancak bu bile |
but even expr.
|
|
But even that was evidently not enough for the rebel leader Sankoh.
Ancak bunun bile isyancı lider Sankoh için yeterli olmadığı açıktır.
More Sentences
|
19 |
İfadeler |
bugün bile |
even today expr.
|
|
Even today we laid on some rain here to make you feel at home.
Bugün bile sizi evinizde hissettirmek için burada biraz yağmur yağdırdık.
More Sentences
|
20 |
İfadeler |
daha bile iyi |
even better expr.
|
|
In this case the effect will be even better.
Bu durumda, etkisi daha bile iyi olacak.
More Sentences
|
21 |
İfadeler |
olsa bile |
even if expr.
|
|
We have to strike out on new pathways here, even if this will require greater involvement of those who directly profit.
Doğrudan kar edenlerin daha fazla katılımını gerektirecek olsa bile, burada yeni yollara girmeliyiz.
More Sentences
|
General |
|
22 |
Genel |
bile bile yanlış bir şekilde tanıtma |
misrepresentation i.
|
|
23 |
Genel |
bile bile yanlış bir biçimde tanıtma |
misrepresentation i.
|
|
24 |
Genel |
patlamış halde bile giden lastikler |
run-flat tyres i.
|
|
25 |
Genel |
bir dersin sonunda öğrendiğin ve seninle birlikte bu ders devam etmese bile gelecek şeyler |
take-home lessons i.
|
|
26 |
Genel |
Fikri bile |
mere idea i.
|
|
27 |
Genel |
zerre kadar şey (bile) |
the first thing i.
|
|
28 |
Genel |
düşüncesi bile kötü olan şey |
the unthinkable i.
|
|
29 |
Genel |
gündüz bile sarhoş gezen kimse |
soaker i.
|
|
30 |
Genel |
yaratıvermek (sanki işten bile değilmiş gibi bir şeyi) |
toss off f.
|
|
31 |
Genel |
bile bile yanlış bir şekilde tanıtmak |
misrepresent f.
|
|
32 |
Genel |
kılını bile kıpırdatmamak |
not to bat an eyelash f.
|
|
33 |
Genel |
bile bile çok tehlikeli bir işe girişmek |
knowingly undertake a risky business f.
|
|
34 |
Genel |
zırnık bile koklatmamak |
not to give even a smallest bit f.
|
|
35 |
Genel |
parmağını bile kıpırdatmamak |
not to lift a finger f.
|
|
36 |
Genel |
parmağını bile kıpırdatmamak |
not to stir a finger f.
|
|
37 |
Genel |
kılını bile kıpırdatmamak |
not to turn a hair f.
|
|
38 |
Genel |
riskli bile olsa birşeyi denemek |
take a chance on f.
|
|
39 |
Genel |
kılını bile kıpırdatmamak |
appear completely unmoved f.
|
|
40 |
Genel |
parmağını bile kıpırdatmamak |
not to raise a finger f.
|
|
41 |
Genel |
nefes bile alacak zamanı olmamak |
hardly to have time to breathe f.
|
|
42 |
Genel |
en kolay işi bile becerememek |
can't cut the mustard f.
|
|
43 |
Genel |
kılını bile oynatmamak |
not bat an eye f.
|
|
44 |
Genel |
kılını bile kıpırdatmamak |
not show any interest (in somebody/something) f.
|
|
45 |
Genel |
kılını bile oynatmamak |
not show any interest (in somebody/something) f.
|
|
46 |
Genel |
kılını bile oynatmamak |
appear completely unmoved f.
|
|
47 |
Genel |
kılını bile oynatmamak |
not bat an eyelash f.
|
|
48 |
Genel |
kılını bile kıpırdatmamak |
not bat an eyelash f.
|
|
49 |
Genel |
kılını bile kıpırdatmamak |
not bat an eye f.
|
|
50 |
Genel |
ruhu bile duymamak |
be completely unaware of f.
|
|
51 |
Genel |
kılını bile kıpırdatmamak |
show any interest (in) f.
|
|
52 |
Genel |
kılını bile kıpırdatmamak |
not to turn a hair not f.
|
|
53 |
Genel |
tek kelimesine bile inanmamak |
not believe a word of something f.
|
|
54 |
Genel |
bir kelimesine bile inanmamak |
not believe a word of something f.
|
|
55 |
Genel |
burnu bile kanamadan kurtulmak |
escape uninjured f.
|
|
56 |
Genel |
burnu bile kanamadan kurtulmak |
escape unharmed f.
|
|
57 |
Genel |
burnu bile kanamadan kurtulmak |
escape unhurt f.
|
|
|
58 |
Genel |
parmağını bile kıpırdatamamak |
not to be able to move a muscle (due to fatigue) f.
|
|
59 |
Genel |
parmağını bile oynatamamak |
not to be able to move a muscle (due to fatigue) f.
|
|
60 |
Genel |
yanına bile yaklaşamamak |
not hold a candle to someone f.
|
|
61 |
Genel |
birinin kılına bile dokunmamak |
(not) harm a hair of somebody's head f.
|
|
62 |
Genel |
rüyasında bile görememek |
can not even imagine f.
|
|
63 |
Genel |
takla atan araçtan burnu bile kanamadan kurtulmak |
come out scot-free from an overturned car f.
|
|
64 |
Genel |
takla atan araçtan burnu bile kanamadan kurtulmak |
come out unharmed from an overturned car f.
|
|
65 |
Genel |
takla atan araçtan burnu bile kanamadan kurtulmak |
come out uninjured from an overturned car f.
|
|
66 |
Genel |
takla atan araçtan burnu bile kanamadan çıkmak |
come out unharmed from an overturned car f.
|
|
67 |
Genel |
takla atan araçtan burnu bile kanamadan çıkmak |
come out uninjured from an overturned car f.
|
|
68 |
Genel |
takla atan araçtan burnu bile kanamadan çıkmak |
come out scot-free from an overturned car f.
|
|
69 |
Genel |
ruhu bile duymamak |
not notice whatsoever f.
|
|
70 |
Genel |
tek kelime bile etmemek |
not even say a single word f.
|
|
71 |
Genel |
bile bile lades demek |
like turkeys voting for christmas f.
|
|
72 |
Genel |
bile bile lades demek |
like turkeys voting for an early christmas f.
|
|
73 |
Genel |
hayal bile edememek |
can not even imagine f.
|
|
74 |
Genel |
bile bile yapılan |
voluntary s.
|
|
75 |
Genel |
bile bile yapılan |
intentional s.
|
|
76 |
Genel |
düşünmesi bile hoş olmayan |
unthinkable s.
|
|
77 |
Genel |
burnu bile kanamamış |
unscathed s.
|
|
78 |
Genel |
bahsetmesi bile korkunç olan |
infandous [obsolete] s.
|
|
79 |
Genel |
büyük riskler almayı gerektirse bile başarılı olmakta kararlı olan |
buccaneering s.
|
|
80 |
Genel |
bile |
polyhistoric s.
|
|
81 |
Genel |
en uygun durumda bile |
at the best of times zf.
|
|
82 |
Genel |
o zaman bile |
ever then zf.
|
|
83 |
Genel |
bile |
yes zf.
|
|
84 |
Genel |
öyle olduğu halde bile |
ever at that zf.
|
|
85 |
Genel |
böyle olsa bile |
even so zf.
|
|
86 |
Genel |
bugün bile |
this very day zf.
|
|
87 |
Genel |
gözünü bile kırpmaz bir biçimde |
unblinkingly zf.
|
|
88 |
Genel |
bile artık |
at that zf.
|
|
89 |
Genel |
öyle olduğu halde, bile |
ever at that zf.
|
|
90 |
Genel |
bile |
at that zf.
|
|
91 |
Genel |
bile |
as well zf.
|
|
92 |
Genel |
rüyalarda bile gerçek olmayacak |
beyond somebody's wildest dreams zf.
|
|
93 |
Genel |
rüyalarda bile gerçekleşmeyecek |
beyond somebody's wildest dreams zf.
|
|
94 |
Genel |
bekleme durumunda bile |
even at standby state zf.
|
|
95 |
Genel |
burnu bile kanamadan |
in a whole skin zf.
|
|
96 |
Genel |
sıyrık bile almadan |
in a whole skin zf.
|
|
97 |
Genel |
-den sonra bile |
even after zf.
|
|
98 |
Genel |
olmasa bile |
even if not zf.
|
|
99 |
Genel |
daha bile fazla |
even more zf.
|
|
100 |
Genel |
bir saniye bile |
not even a second zf.
|
|
101 |
Genel |
bir an bile |
not even a moment zf.
|
|
102 |
Genel |
lafı bile edilmez |
not a circumstance zf.
|
|
103 |
Genel |
şu kadarcık bile |
tinker's curse [brit] zf.
|
|
104 |
Genel |
şu kadarcık bile |
tinker's damn zf.
|
|
105 |
Genel |
şu kadarcık bile |
tinker's cuss zf.
|
|
106 |
Genel |
bir damla bile ziyan etmeden |
supernaculum zf.
|
|
107 |
Genel |
bile |
surely [us] [canada] zf.
|
|
108 |
Genel |
daha … bile |
barely zf.
|
|
109 |
Genel |
-den önce bile |
even before ed.
|
|
110 |
Genel |
onlardan bir tek bile |
not a single one of them zm.
|
|
111 |
Genel |
sa bile |
even though bağ.
|
|
112 |
Genel |
bile |
yet bağ.
|
|
113 |
Genel |
öyle bile olsa |
even though bağ.
|
|
114 |
Genel |
bile olsa |
although bağ.
|
|
115 |
Genel |
ise bile |
even if bağ.
|
|
116 |
Genel |
-se bile |
even though bağ.
|
|
117 |
Genel |
-sa bile |
if bağ.
|
|
118 |
Genel |
iken bile |
even as bağ.
|
|
119 |
Genel |
-se bile |
though bağ.
|
|
120 |
Genel |
ken bile |
even as bağ.
|
|
121 |
Genel |
olsa bile |
as bağ.
|
|
122 |
Genel |
-dığı zaman bile |
even when bağ.
|
|
123 |
Genel |
öyleyse bile |
that's as may be expr.
|
|
124 |
Genel |
doğru bile olsa |
that's as may be expr.
|
|
125 |
Genel |
1980'lerin son yıllarına kadar bile |
even as recently as 1980s expr.
|
|
Phrasals |
|
126 |
Öbek Fiiller |
başkalarına bilgilerinin ya da statülerinin daha yüksek olmalarından ötürü (fikirlerine katılmasanız bile) sizinle ilgili karar almalarına ya da size bir şey yaptırmalarına müsaade etmek |
defer to someone f.
|
|
127 |
Öbek Fiiller |
tiyatroda seyircinin sesi iyi duyabilmesi için doğal görünmese bile yüzünü ve vücudunu seyirciye doğru çevirmek |
cheat out f.
|
|
128 |
Öbek Fiiller |
(birini/bir şeyi) düşünme bile |
forget about (someone or something) f.
|
|
Phrases |
|
129 |
İfadeler |
söylenenler az bile |
the understatement of the year i.
|
|
130 |
İfadeler |
bir an bile duraksamadan |
without taking a moment to pause zf.
|
|
131 |
İfadeler |
bile demeden/yapmadan |
without so much as (doing) (something) expr.
|
|
132 |
İfadeler |
bile demeden/yapmadan |
without so much as expr.
|
|
133 |
İfadeler |
bile demeden/yapmadan |
without so much as something/as doing something expr.
|
|
134 |
İfadeler |
bile demeden/yapmadan |
not so much as something/as doing something expr.
|
|
135 |
İfadeler |
çocuklar bile anlar |
a blind man could see this expr.
|
|
136 |
İfadeler |
kör adam bile görebilir |
a blind man could see this expr.
|
|
137 |
İfadeler |
çocuklar bile anlar |
a blind man could see that expr.
|
|
138 |
İfadeler |
kör adam bile görebilir |
a blind man could see that expr.
|
|
139 |
İfadeler |
çocuklar bile anlar |
a blind man could see it expr.
|
|
140 |
İfadeler |
kör adam bile görebilir |
a blind man could see it expr.
|
|
141 |
İfadeler |
aklımdan bile geçmedi |
nothing could be further from my mind, thoughts, the truth expr.
|
|
142 |
İfadeler |
sağır sultan bile duydu artık |
you can't unring a bell expr.
|
|
143 |
İfadeler |
(iki kişi) arasında sevginin zerresi bile kalmama/olmama |
little love lost between (two people) expr.
|
|
144 |
İfadeler |
iki eli (kızıl) kanda olsa dahi/bile |
by hell or high water expr.
|
|
145 |
İfadeler |
dünya yıkılsa/kıyamet kopsa bile |
by hell or high water expr.
|
|
146 |
İfadeler |
iki eli (kızıl) kanda olsa dahi/bile |
hell or high water expr.
|
|
147 |
İfadeler |
dünya yıkılsa/kıyamet kopsa bile |
hell or high water expr.
|
|
148 |
İfadeler |
iki eli (kızıl) kanda olsa dahi/bile |
(come) hell or high water expr.
|
|
149 |
İfadeler |
dünya yıkılsa/kıyamet kopsa bile |
(come) hell or high water expr.
|
|
150 |
İfadeler |
aksine herhangi bir hüküm bulunsa bile |
notwithstanding any provision to the contrary expr.
|
|
151 |
İfadeler |
bozuk saat bile günde iki kere doğruyu gösterir |
even a stopped watch is right twice a day expr.
|
|
152 |
İfadeler |
burnu bile kanamadan |
with a whole skin expr.
|
|
153 |
İfadeler |
bozuk saat bile günde iki kez doğruyu gösterir |
even a stopped watch is right twice a day expr.
|
|
154 |
İfadeler |
bir kere bile |
not even once expr.
|
|
155 |
İfadeler |
bir an bile düşünmeden |
without a second thought expr.
|
|
156 |
İfadeler |
bu bile yeter |
even that is enough expr.
|
|
157 |
İfadeler |
bir kez bile |
no even once expr.
|
|
158 |
İfadeler |
bununla bile |
even with this expr.
|
|
159 |
İfadeler |
bozuk saat bile günde iki kere doğruyu gösterir |
even a broken watch is right twice a day expr.
|
|
160 |
İfadeler |
bozuk saat bile günde iki defa doğruyu gösterir |
even a broken watch is right twice a day expr.
|
|
161 |
İfadeler |
bozuk saat bile günde iki kez doğruyu gösterir |
even a broken watch is right twice a day expr.
|
|
162 |
İfadeler |
bile |
If not expr.
|
|
163 |
İfadeler |
bir defa bile |
not even once expr.
|
|
164 |
İfadeler |
benim hatırım için bile olsa |
if only to please me expr.
|
|
165 |
İfadeler |
bozuk saat bile günde iki defa doğruyu gösterir |
even a stopped watch is right twice a day expr.
|
|
166 |
İfadeler |
bugün bile |
to this day expr.
|
|
167 |
İfadeler |
farkına bile varmadan |
without even realizing it expr.
|
|
168 |
İfadeler |
farkında bile olmadan |
without even realizing it expr.
|
|
169 |
İfadeler |
olsa bile |
even so expr.
|
|
170 |
İfadeler |
o bile yeter |
even that is enough expr.
|
|
171 |
İfadeler |
kılı bile kıpırdamadan |
without a tremor expr.
|
|
172 |
İfadeler |
sadece bu nedenle bile |
for that reason alone expr.
|
|
173 |
İfadeler |
sıyrık bile almadan |
with a whole skin expr.
|
|
174 |
İfadeler |
sormaya gerek bile yok |
there is no need to ask expr.
|
|
175 |
İfadeler |
şunu söylemeye gerek bile yok |
it goes without saying expr.
|
|
176 |
İfadeler |
sadece / sırf ....... olması / gerçeği bile |
the mere fact that expr.
|
|
177 |
İfadeler |
kalp atışlarını bile duyabilirsin |
you could hear the grass grow expr.
|
|
178 |
İfadeler |
kalp atışlarını bile duyabilirsin |
you could hear the grass growing expr.
|
|
179 |
İfadeler |
(bir konuda) yanından/yakınından bile geçemez |
not half as (something) (as someone or something) expr.
|
|
180 |
İfadeler |
yalnızca/sadece … için olsa bile |
even if only expr.
|
|
181 |
İfadeler |
yalnızca/sadece … için bile olsa |
even if only expr.
|
|
182 |
İfadeler |
üstüne bir şey bile kaldı |
and something to spare expr.
|
|
183 |
İfadeler |
bir şey arttı bile |
and something to spare expr.
|
|
184 |
İfadeler |
üstüne bir şey bile kaldı |
with something to spare expr.
|
|
185 |
İfadeler |
bir şey arttı bile |
with something to spare expr.
|
|
186 |
İfadeler |
yanlış olduğunu bile bile |
against one's better judgement expr.
|
|
187 |
İfadeler |
doğru olmadığını bile bile |
against one's better judgement expr.
|
|
188 |
İfadeler |
doğru olmadığını bile bile |
against your better judgement [uk] expr.
|
|
189 |
İfadeler |
yanlış olduğunu bile bile |
against your better judgement [uk] expr.
|
|
190 |
İfadeler |
mantıksız olduğunu bile bile |
against your better judgement [uk] expr.
|
|
191 |
İfadeler |
akıllıca olmadığını bile bile |
against your better judgement [uk] expr.
|
|
192 |
İfadeler |
iyi bir fikir olmadığını bile bile |
against your better judgement [uk] expr.
|
|
193 |
İfadeler |
doğru olmadığını bile bile |
against your better judgment [us] expr.
|
|
194 |
İfadeler |
yanlış olduğunu bile bile |
against your better judgment [us] expr.
|
|
195 |
İfadeler |
mantıksız olduğunu bile bile |
against your better judgment [us] expr.
|
|
196 |
İfadeler |
akıllıca olmadığını bile bile |
against your better judgment [us] expr.
|
|
197 |
İfadeler |
iyi bir fikir olmadığını bile bile |
against your better judgment [us] expr.
|
|
198 |
İfadeler |
doğru olmadığını bile bile |
against your better judgement [uk] expr.
|
|
199 |
İfadeler |
yanlış olduğunu bile bile |
against your better judgement [uk] expr.
|
|
200 |
İfadeler |
mantıksız olduğunu bile bile |
against your better judgement [uk] expr.
|
|
201 |
İfadeler |
akıllıca olmadığını bile bile |
against your better judgement [uk] expr.
|
|
202 |
İfadeler |
iyi bir fikir olmadığını bile bile |
against your better judgement [uk] expr.
|
|
203 |
İfadeler |
doğru olmadığını bile bile |
against your better judgment [us] expr.
|
|
204 |
İfadeler |
yanlış olduğunu bile bile |
against your better judgment [us] expr.
|
|
205 |
İfadeler |
mantıksız olduğunu bile bile |
against your better judgment [us] expr.
|
|
206 |
İfadeler |
akıllıca olmadığını bile bile |
against your better judgment [us] expr.
|
|
207 |
İfadeler |
iyi bir fikir olmadığını bile bile |
against your better judgment [us] expr.
|
|
208 |
İfadeler |
öyle bile olsa |
be it as it may expr.
|
|
209 |
İfadeler |
doğru bile olsa |
be it as it may expr.
|
|
210 |
İfadeler |
öyle olsa bile |
be it as it may expr.
|
|
211 |
İfadeler |
(bir şeyle) alakası bile yok |
far from (something) expr.
|
|
212 |
İfadeler |
(birini/bir şeyi) saymıyorum bile |
to say nothing of (someone or something) expr.
|
|
213 |
İfadeler |
(birinden/bir şeyden) hiç bahsetmiyorum bile |
to say nothing of (someone or something) expr.
|
|
214 |
İfadeler |
bir şeyi saymıyorum bile |
to say nothing of something expr.
|
|
215 |
İfadeler |
bir şeyden hiç bahsetmiyorum bile |
to say nothing of something expr.
|
|
Proverb |
|
216 |
Atasözü |
kötü insanda bile vicdan vardır |
honour among thieves
|
|
217 |
Atasözü |
en sakin insan bile bir noktada sinirlenir |
even a worm will turn
|
|
218 |
Atasözü |
kuzu bile kurt olur |
even a worm will turn
|
|
219 |
Atasözü |
çok yakın arkadaşlıklarda bile arada mesafe olmalı |
a hedge between keeps friendship green
|
|
220 |
Atasözü |
en iyi arkadaşlar bile ayrılır |
even the best of friends must part
|
|
221 |
Atasözü |
en iyi arkadaşlar bile ayrılır |
the best of friends must part
|
|
222 |
Atasözü |
zengine şekerden helva basarlar fakire pekmez bile bulunmaz |
one law for the rich and another for the poor
|
|
223 |
Atasözü |
aşkta reddilmiş bir kadının gazabı cehennemde bile görülmez |
hell hath no fury like a woman scorned
|
|
224 |
Atasözü |
menfaat söz konusuysa insan düşmanıyla bile dost olur |
politics makes strange bedfellows
|
|
225 |
Atasözü |
tatlı dil yılanı bile deliğinden çıkarır |
soft answer turneth away wrath
|
|
226 |
Atasözü |
en iyi hesaplanmış planlar bile ters gidebilir |
best-laid plans of mice and men often go astray
|
|
227 |
Atasözü |
en iyi hesaplanmış planlar bile ters gidebilir |
best-laid schemes o' mice an' men gang aft a-gley
|
|
228 |
Atasözü |
en iyi hesaplanmış planlar bile ters gidebilir |
best-laid plans of mice and men oft go astray
|
|
229 |
Atasözü |
aleyhine bile olsa doğruyu söyle |
tell the truth and shame the devil
|
|
230 |
Atasözü |
tanrı olmasaydı bile onu icat etmek gerekirdi |
if god did not exist it would be necessary to invent him
|
|
231 |
Atasözü |
kişi her şeyi olmasını istediği gibi söyler ve buna kendi bile inanır |
the wish is father to the thought
|
|
232 |
Atasözü |
üzgün olmayı alışkanlık edinenler bile her zaman üzgün olamaz |
it is a poor heart that never rejoices
|
|
233 |
Atasözü |
üzgün olmayı alışkanlık edinenler bile her zaman üzgün olamaz |
it is a sad heart that never rejoices
|
|
234 |
Atasözü |
davul bile dengi dengine çalar |
birds of a feather flock together
|
|
235 |
Atasözü |
davul bile dengi dengine |
birds of a feather flock together
|
|
236 |
Atasözü |
davul bile dengi dengine vurur |
birds of a feather flock together
|
|
237 |
Atasözü |
bozuk saat bile günde iki defa doğruyu gösterir |
even a blind pig can find an acorn once in a while
|
|
238 |
Atasözü |
bozuk saat bile günde iki kez doğruyu gösterir |
a dead clock is correct twice a day
|
|
239 |
Atasözü |
bozuk saat bile günde iki kez doğruyu gösterir |
a dead clock is right twice a day
|
|
240 |
Atasözü |
bozuk saat bile günde iki kez doğruyu gösterir |
even a blind pig can find an acorn once in a while
|
|
241 |
Atasözü |
durmuş saat bile günde iki kez doğruyu gösterir |
even a blind pig can find an acorn once in a while
|
|
242 |
Atasözü |
bozuk saat bile günde iki kez doğruyu gösterir |
even a blind pig can find an acorn once in a while
|
|
243 |
Atasözü |
bilgeler bile yanılır |
a fool may give a wise man counsel
|
|
244 |
Atasözü |
bilgenin bile yanıldığı zamanlar olur |
a fool may give a wise man counsel
|
|
245 |
Atasözü |
bozuk/durmuş saat bile günde iki defa/kere doğruyu gösterir |
even a blind hog finds an acorn every now and then
|
|
246 |
Atasözü |
davul bile dengi dengine çalar |
birds of a feather fly together
|
|
247 |
Atasözü |
davul bile dengi dengine |
birds of a feather fly together
|
|
248 |
Atasözü |
davul bile dengi dengine vurur |
birds of a feather fly together
|
|
249 |
Atasözü |
bozuk saat bile günde iki defa doğruyu gösterir |
even a blind squirrel finds a nut once in a while
|
|
250 |
Atasözü |
en iyi insan bile sonuçta insandır |
the best of men are but men at best
|
|
251 |
Atasözü |
en iyi insan bile hata yapabilir |
the best of men are but men at best
|
|
252 |
Atasözü |
kötü bir mazeret bile hiç olmamasından iyidir |
a bad excuse is better than none
|
|
253 |
Atasözü |
biraz bile gecikse iş işten geçmiş olur/demektir |
a little too late is much too late
|
|
254 |
Atasözü |
tatlı dil yılanı bile deliğinden çıkarır |
a soft answer turneth away wrath
|
|
255 |
Atasözü |
tatlı dil yılanı bile deliğinden çıkarır |
a soft answer turns away wrath
|
|
256 |
Atasözü |
bozuk saat bile günde iki kere doğruyu gösterir |
a stopped clock is right twice a day
|
|
257 |
Atasözü |
en iyi hesaplanmış planlar bile ters gidebilir |
the best-laid plans go astray
|
|
258 |
Atasözü |
en dikkatlice yapılmış planlar/tasarımlar/projeler bile her zaman başarılı olmaz |
the best-laid plans go astray
|
|
259 |
Atasözü |
en iyi hesaplanmış planlar bile ters gidebilir |
the best-laid schemes go astray
|
|
260 |
Atasözü |
en dikkatlice yapılmış planlar/tasarımlar/projeler bile her zaman başarılı olmaz |
the best-laid schemes go astray
|
|
261 |
Atasözü |
en iyi hesaplanmış planlar bile ters gidebilir |
the best-laid schemes/plans
|
|
262 |
Atasözü |
en dikkatlice yapılmış planlar/tasarımlar/projeler bile her zaman başarılı olmaz |
the best-laid schemes/plans
|
|
263 |
Atasözü |
aşkta reddedilmiş bir kadının gazabı cehennemde bile görülmez |
hell has no fury like a woman scorned
|
|
264 |
Atasözü |
zengine şekerden helva basarlar fakire pekmez bile bulunmaz |
one law for the rich and another (law) for the poor
|
|
265 |
Atasözü |
en iyi hesaplanmış planlar bile ters gidebilir |
the best-laid plans
|
|
266 |
Atasözü |
en dikkatlice yapılmış planlar/tasarımlar/projeler bile her zaman başarılı olmaz |
the best-laid plans
|
|
267 |
Atasözü |
en iyi hesaplanmış planlar bile ters gidebilir |
the best-laid plans
|
|
268 |
Atasözü |
en iyi hesaplanmış planlar bile ters gidebilir |
the best-laid plans of mice and men
|
|
269 |
Atasözü |
en dikkatlice yapılmış planlar/tasarımlar/projeler bile her zaman başarılı olmaz |
the best-laid plans of mice and men
|
|
270 |
Atasözü |
en iyi hesaplanmış planlar bile ters gidebilir |
the best-laid plans of mice and men
|
|
271 |
Atasözü |
en iyi hesaplanmış planlar bile ters gidebilir |
the best-laid schemes of mice and men
|
|
272 |
Atasözü |
en dikkatlice yapılmış planlar/tasarımlar/projeler bile her zaman başarılı olmaz |
the best-laid schemes of mice and men
|
|
273 |
Atasözü |
en iyi hesaplanmış planlar bile ters gidebilir |
the best-laid schemes of mice and men
|
|
274 |
Atasözü |
kötü insanda bile vicdan vardır |
there is honor among thieves
|
|
275 |
Atasözü |
suçlular/hırsızlar arasında bile bir iş ahlakı/davranış prensibi vardır |
there is honor among thieves
|
|
276 |
Atasözü |
bozuk saat bile günde iki defa doğruyu gösterir |
even a stopped/broken clock is right twice a day
|
|
Colloquial |
|
277 |
Konuşma Dili |
hiçbir şeye/bir kere bile "evet efendim" demeyen çocuk/adam/kişi |
but-boy i.
|
|
278 |
Konuşma Dili |
(bir şeyden) azıcık bile |
a whiff of (something) i.
|
|
279 |
Konuşma Dili |
bir kelime bile etmemek |
not say a word f.
|
|
280 |
Konuşma Dili |
esamesi bile okunmamak |
be pale in comparison f.
|
|
281 |
Konuşma Dili |
kendisinin bile olmayan bir şeyi korumak |
protect something that doesn't even belong to her/him f.
|
|
282 |
Konuşma Dili |
karıncayı bile incitmemek |
couldn't trample on an ant f.
|
|
283 |
Konuşma Dili |
zor bir dur karşısında gıkını bile çıkartmamak |
have a stiff upper lip f.
|
|
284 |
Konuşma Dili |
ufacık bir önemi bile olmamak |
not matter tuppence [uk/australia] f.
|
|
285 |
Konuşma Dili |
şu kadarcık bile önemsememek |
not give a tinker's curse [uk/australia] f.
|
|
286 |
Konuşma Dili |
şu kadarcık bile önemsememek |
not worth a tinker's curse f.
|
|
287 |
Konuşma Dili |
şu kadarcık bile önemsememek |
not give (or care) a tinker's curse (or cuss or damn) f.
|
|
288 |
Konuşma Dili |
(bir şeyi yapmayı) aklından bile geçirmemek |
not think of (doing something) f.
|
|
289 |
Konuşma Dili |
(bir şeyi yapmayı) düşünmeyi bile reddetmek |
not think of (doing something) f.
|
|
290 |
Konuşma Dili |
bir şeyi yapmayı aklından bile geçirmemek |
not think of something/of doing something f.
|
|
291 |
Konuşma Dili |
duymak bile istememek |
not having any f.
|
|
292 |
Konuşma Dili |
üzerinde durmaya bile değmeyen |
niggling s.
|
|
293 |
Konuşma Dili |
giysileri bile çıkaramadan sızmış |
in bed with (one's) boots on s.
|
|
294 |
Konuşma Dili |
zekanın z'sini bile içermeyen (şey) |
no-brow s.
|
|
295 |
Konuşma Dili |
kültürün k'sinden/seviyenin s'sinden bile bahsedilemeyecek olan (şey) |
no-brow s.
|
|
296 |
Konuşma Dili |
aptalın bile yapabileceği |
drool-proof s.
|
|
297 |
Konuşma Dili |
(birini/bir şeyi) görmek bile istemeyecek kadar kızmış |
over (someone or something) s.
|
|
298 |
Konuşma Dili |
lafı bile olmaz |
no big thing expr.
|
|
299 |
Konuşma Dili |
ne demek (lafı bile olmaz) |
no big thing expr.
|
|
300 |
Konuşma Dili |
yorum bile yapamayacağım |
I can't even expr.
|
|
301 |
Konuşma Dili |
cevap bile veremeyeceğim |
I can't even expr.
|
|
302 |
Konuşma Dili |
karşılık bile veremem şimdi |
I can't even expr.
|
|
303 |
Konuşma Dili |
hiç sözünü etme bile |
I can't even expr.
|
|
304 |
Konuşma Dili |
aklı/mantığı ona aksini söylese bile |
against one's better judgment expr.
|
|
305 |
Konuşma Dili |
bir gıdım bile |
not even one little bit expr.
|
|
306 |
Konuşma Dili |
daha üzerinden iki ay bile geçmeden |
not two months later expr.
|
|
307 |
Konuşma Dili |
en ufak katkı bile işe yarar |
every little bit helps expr.
|
|
308 |
Konuşma Dili |
eli arkasında bağlıyken bile |
with one arm tied behind one's back expr.
|
|
309 |
Konuşma Dili |
en sakin insanı bile çileden çıkarır |
something is enough to plague a saint expr.
|
|
310 |
Konuşma Dili |
en sakin insanı bile çileden çıkarır |
enough something to plague a saint expr.
|
|
311 |
Konuşma Dili |
hor görmeye bile değmez |
beneath contempt expr.
|
|
312 |
Konuşma Dili |
en ufak katkı bile işe yarar |
every little helps expr.
|
|
313 |
Konuşma Dili |
izin bile istemeden |
without even asking for permission expr.
|
|
314 |
Konuşma Dili |
şu kadarcık bile |
in the least expr.
|
|
315 |
Konuşma Dili |
seksten bile daha iyi |
better than sex expr.
|
|
316 |
Konuşma Dili |
yanlış olduğunu bile bile |
against one's better judgment expr.
|
|
317 |
Konuşma Dili |
yarısını bile |
not half expr.
|
|
318 |
Konuşma Dili |
yarısı bile |
not half expr.
|
|
319 |
Konuşma Dili |
fiyatı umurumda bile değil |
damn the expense expr.
|
|
320 |
Konuşma Dili |
bunu hayal bile edemezdim |
now I've seen everything! expr.
|
|
321 |
Konuşma Dili |
nefes almak bile suç |
excuse me for breathing! expr.
|
|
322 |
Konuşma Dili |
yaşamak bile suç |
excuse me for living! expr.
|
|
323 |
Konuşma Dili |
varlığım bile suç |
(well,) pardon me for existing! expr.
|
|
324 |
Konuşma Dili |
duymak bile istemiyor |
he, she, isn’t having any (of it) expr.
|
|
325 |
Konuşma Dili |
dinlemek bile istemiyor |
he, she, isn’t having any (of it) expr.
|
|
326 |
Konuşma Dili |
kabullenmeye bile yanaşmadı |
he, she, isn’t having any (of it) expr.
|
|
327 |
Konuşma Dili |
para bile versen olmaz |
not if you paid me expr.
|
|
328 |
Konuşma Dili |
bir an bile |
not for a instant expr.
|
|
329 |
Konuşma Dili |
zerre kadar bile değil |
not for a instant expr.
|
|
330 |
Konuşma Dili |
bir dakika bile |
not for a minute expr.
|
|
331 |
Konuşma Dili |
zerre kadar bile değil |
not for a minute expr.
|
|
332 |
Konuşma Dili |
bir saniye bile |
not for a second expr.
|
|
333 |
Konuşma Dili |
zerre kadar bile değil |
not for a second expr.
|
|
334 |
Konuşma Dili |
bir an bile |
not for one instant expr.
|
|
335 |
Konuşma Dili |
zerre kadar bile değil |
not for one instant expr.
|
|
336 |
Konuşma Dili |
bir dakika bile |
not for one minute expr.
|
|
337 |
Konuşma Dili |
zerre kadar bile değil |
not for one minute expr.
|
|
338 |
Konuşma Dili |
bir an/dakika bile |
not for one moment expr.
|
|
339 |
Konuşma Dili |
zerre kadar bile değil |
not for one moment expr.
|
|
340 |
Konuşma Dili |
bir saniye bile |
not for one second expr.
|
|
341 |
Konuşma Dili |
zerre kadar bile değil |
not for one second expr.
|
|
342 |
Konuşma Dili |
küçücük (bir şey) bile yok |
not a trace (of something) expr.
|
|
343 |
Konuşma Dili |
biraz bile (bir şey) yok |
not a trace (of something) expr.
|
|
344 |
Konuşma Dili |
alakası bile yok |
something else again expr.
|
|
345 |
Konuşma Dili |
bir nebze bile |
not a jot expr.
|
|
346 |
Konuşma Dili |
biraz bile |
not a jot expr.
|
|
347 |
Konuşma Dili |
şu kadarcık bile |
not a jot expr.
|
|
348 |
Konuşma Dili |
zerre kadar bile |
not a jot expr.
|
|
349 |
Konuşma Dili |
bir nebze bile |
not a tittle expr.
|
|
350 |
Konuşma Dili |
biraz bile |
not a tittle expr.
|
|
351 |
Konuşma Dili |
şu kadarcık bile |
not a tittle expr.
|
|
352 |
Konuşma Dili |
zerre kadar bile |
not a tittle expr.
|
|
353 |
Konuşma Dili |
bir nebze bile |
not one jot expr.
|
|
354 |
Konuşma Dili |
biraz bile |
not one jot expr.
|
|
355 |
Konuşma Dili |
şu kadarcık bile |
not one jot expr.
|
|
356 |
Konuşma Dili |
zerre kadar bile |
not one jot expr.
|
|
357 |
Konuşma Dili |
bir nebze bile |
not one tittle expr.
|
|
358 |
Konuşma Dili |
biraz bile |
not one tittle expr.
|
|
359 |
Konuşma Dili |
şu kadarcık bile |
not one tittle expr.
|
|
360 |
Konuşma Dili |
zerre kadar bile |
not one tittle expr.
|
|
361 |
Konuşma Dili |
azıcık bile |
never a whit expr.
|
|
362 |
Konuşma Dili |
zerre kadar bile |
not a jot expr.
|
|
363 |
Konuşma Dili |
zerre kadar bile değil |
not a jot expr.
|
|
364 |
Konuşma Dili |
azıcık bile |
not a jot expr.
|
|
365 |
Konuşma Dili |
azıcık bile değil |
not a jot expr.
|
|
366 |
Konuşma Dili |
şu kadarcık bile |
not a jot expr.
|
|
367 |
Konuşma Dili |
şu kadarcık bile değil |
not a jot expr.
|
|
368 |
Konuşma Dili |
biraz bile değil |
not a jot expr.
|
|
369 |
Konuşma Dili |
ufacık bile |
not a jot expr.
|
|
370 |
Konuşma Dili |
ufacık bile değil |
not a jot expr.
|
|
371 |
Konuşma Dili |
zerre kadar bile |
not one/a jot (or tittle) expr.
|
|
372 |
Konuşma Dili |
zerre kadar bile değil |
not one/a jot (or tittle) expr.
|
|
373 |
Konuşma Dili |
azıcık bile |
not one/a jot (or tittle) expr.
|
|
374 |
Konuşma Dili |
azıcık bile değil |
not one/a jot (or tittle) expr.
|
|
375 |
Konuşma Dili |
şu kadarcık bile |
not one/a jot (or tittle) expr.
|
|
376 |
Konuşma Dili |
şu kadarcık bile değil |
not one/a jot (or tittle) expr.
|
|
377 |
Konuşma Dili |
biraz bile değil |
not one/a jot (or tittle) expr.
|
|
378 |
Konuşma Dili |
ufacık bile |
not one/a jot (or tittle) expr.
|
|
379 |
Konuşma Dili |
ufacık bile değil |
not one/a jot (or tittle) expr.
|
|
380 |
Konuşma Dili |
zırnık bile |
not one red cent expr.
|
|
381 |
Konuşma Dili |
azıcık bile para |
not one red cent expr.
|
|
382 |
Konuşma Dili |
beş para bile |
not one red cent expr.
|
|
383 |
Konuşma Dili |
üç kuruş bile |
not one red cent expr.
|
|
384 |
Konuşma Dili |
zırnık bile |
not a red cent [us] expr.
|
|
385 |
Konuşma Dili |
azıcık bile para |
not a red cent [us] expr.
|
|
386 |
Konuşma Dili |
beş para bile |
not a red cent [us] expr.
|
|
387 |
Konuşma Dili |
üç kuruş bile |
not a red cent [us] expr.
|
|
388 |
Konuşma Dili |
hiç alakası bile yok |
nothing of the sort expr.
|
|
389 |
Konuşma Dili |
hiç alakası bile yok |
nothing of the kind expr.
|
|
390 |
Konuşma Dili |
hiç alakası bile yok |
nothing of the sort expr.
|
|
391 |
Konuşma Dili |
sonunda, geç bile oldu/kaldı |
(it's) about time expr.
|
|
392 |
Konuşma Dili |
sonunda, geç bile oldu/kaldı |
(it's) bout time expr.
|
|
393 |
Konuşma Dili |
daha bile iyi |
all to the better expr.
|
|
394 |
Konuşma Dili |
daha bile iyi |
all to the better expr.
|
|
395 |
Konuşma Dili |
ve üstüne bir şey bile kaldı |
and to spare expr.
|
|
396 |
Konuşma Dili |
arttı bile |
and to spare expr.
|
|
397 |
Konuşma Dili |
aklından bile geçirme |
don't even look like expr.
|
|
398 |
Konuşma Dili |
(bir şeyi) aklından bile geçirme |
don't even look like (something) expr.
|
|
399 |
Konuşma Dili |
aklının ucundan bile geçirme |
don't even think about it expr.
|
|
400 |
Konuşma Dili |
aklından bile geçirme |
don't even think about it expr.
|
|
401 |
Konuşma Dili |
(olduğunu) düşünme bile |
don't even think about it (happening) expr.
|
|
402 |
Konuşma Dili |
(olduğunu) aklına bile getirme |
don't even think about it (happening) expr.
|
|
403 |
Konuşma Dili |
düşüncesi bile kötü |
don't even think about it (happening) expr.
|
|
404 |
Konuşma Dili |
hiç lafını bile etme |
don't give (something) another thought expr.
|
|
405 |
Konuşma Dili |
arkana bile bakmadan çık git! |
don't let the door hit you where the good lord split you! expr.
|
|
406 |
Konuşma Dili |
arkana bile bakmadan çık git! |
don't let the doorknob hit you where the good lord split you! expr.
|
|
407 |
Konuşma Dili |
(nasıl, ne) diye düşünmek bile beni ürkütüyor |
I dread to think (how, what) expr.
|
|
408 |
Konuşma Dili |
(nasıl olduğunu, ne olduğunu) düşünmek bile istemiyorum |
I dread to think (how, what) expr.
|
|
409 |
Konuşma Dili |
(nasıl olduğunu, ne olduğunu ) düşünmek bile tüylerimi diken diken ediyor |
I dread to think (how, what) expr.
|
|
410 |
Konuşma Dili |
(nasıl, ne) diye düşünmek bile beni ürkütüyor |
I shudder to think (how, what) expr.
|
|
411 |
Konuşma Dili |
(nasıl olduğunu, ne olduğunu) düşünmek bile istemiyorum |
I shudder to think (how, what) expr.
|
|
412 |
Konuşma Dili |
(nasıl olduğunu, ne olduğunu ) düşünmek bile tüylerimi diken diken ediyor |
I shudder to think (how, what) expr.
|
|
413 |
Konuşma Dili |
ölsem bile |
for the life of expr.
|
|
414 |
Konuşma Dili |
lafı bile olmaz |
forgeddaboudit [us] expr.
|
|
415 |
Konuşma Dili |
lafı bile olmaz |
forgeddaboutit [us] expr.
|
|
416 |
Konuşma Dili |
lafı bile olmaz |
forget it expr.
|
|
417 |
Konuşma Dili |
lafı bile olmaz |
forget about it expr.
|
|
418 |
Konuşma Dili |
(şunu) söylemeye gerek bile yok |
(It) (just) goes without saying [cliché] expr.
|
|
419 |
Konuşma Dili |
karıncayı bile incitmez |
he/she wouldn't harm a fly expr.
|
|
420 |
Konuşma Dili |
sineği bile incitmez |
he/she wouldn't harm a fly expr.
|
|
421 |
Konuşma Dili |
karıncayı bile incitmez |
he/she wouldn't hurt a fly expr.
|
|
422 |
Konuşma Dili |
sineği bile incitmez |
he/she wouldn't hurt a fly expr.
|
|
423 |
Konuşma Dili |
(bir şeyin) en son ne zaman olduğunu hatırlamıyorum bile |
I can't remember the last time (something happened) expr.
|
|
424 |
Konuşma Dili |
düşüncesi bile beni ürkütüyor |
I shudder/dread to think expr.
|
|
425 |
Konuşma Dili |
(bir şey birinin) bile başına gelmesin |
I wouldn't wish (something) on (someone) expr.
|
|
426 |
Konuşma Dili |
lafı bile olmaz |
my pleasure expr.
|
|
427 |
Konuşma Dili |
zerre kadar bile değil! |
not a bit of it! [uk] expr.
|
|
428 |
Konuşma Dili |
yakınından bile geçmeyen |
not anything like expr.
|
|
429 |
Konuşma Dili |
yanına bile yaklaşamaz |
not anything like expr.
|
|
430 |
Konuşma Dili |
tırnağı bile olamaz |
not anything like expr.
|
|
431 |
Konuşma Dili |
biraz bile (bir şey) değil |
not half (something) [uk] expr.
|
|
432 |
Konuşma Dili |
bir gıdım bile (değil) |
not one little bit expr.
|
|
433 |
Konuşma Dili |
biraz bile (değil) |
not one little bit expr.
|
|
434 |
Konuşma Dili |
azıcık bile (değil) |
not one little bit expr.
|
|
435 |
Konuşma Dili |
varlığım bile çok geldi |
pardon me for doing something expr.
|
|
436 |
Konuşma Dili |
varlığım bile suç |
pardon me for doing something expr.
|
|
437 |
Konuşma Dili |
böyle olsa bile |
that having been said expr.
|
|
438 |
Konuşma Dili |
sen kendi cenazesine bile geç kalırsın/kalacaksın |
you'd be late for your own funeral expr.
|
|
439 |
Konuşma Dili |
sen kendi cenazesine bile geç kalırsın/kalacaksın |
you'd be late to your own funeral expr.
|
|
440 |
Konuşma Dili |
sen kendi cenazesine bile geç kalırsın/kalacaksın |
you'll be late for your own funeral expr.
|
|
441 |
Konuşma Dili |
varlığım bile çok geldi |
(well,) pardon me for breathing! exclam.
|
|
442 |
Konuşma Dili |
varlığım bile suç |
(well,) pardon me for breathing! exclam.
|
|
443 |
Konuşma Dili |
nefes almak bile suç |
(well,) pardon me for breathing! exclam.
|
|
444 |
Konuşma Dili |
varlığım bile çok geldi! |
(well,) pardon me for living! exclam.
|
|
445 |
Konuşma Dili |
varlığım bile suç!, nefes almak bile suç! |
(well,) pardon me for living! exclam.
|
|
446 |
Konuşma Dili |
lafı bile olmaz! |
forget it! exclam.
|
|
447 |
Konuşma Dili |
tahmin bile edemezsin |
you'll never guess exclam.
|
|
448 |
Konuşma Dili |
sen kendi cenazesine bile geç kalırsın/kalacaksın |
you'll be late to your own funeral
|
|
Idioms |
|
449 |
Deyim |
yapım masrafları bile kazanamayan film |
box-office bomb i.
|
|
450 |
Deyim |
körler mahallesinde ayna (bile) satabilecek kimse |
(someone) could sell an icebox to an eskimo i.
|
|
451 |
Deyim |
müslüman mahallesinde salyangoz (bile) satabilen kimse |
(someone) could sell an icebox to an eskimo i.
|
|
452 |
Deyim |
körler mahallesinde ayna (bile) satabilecek kimse |
(someone) could sell sawdust to a lumber mill i.
|
|
453 |
Deyim |
müslüman mahallesinde salyangoz (bile) satabilen kimse |
(someone) could sell sawdust to a lumber mill i.
|
|
454 |
Deyim |
en küçük bir umut ışığı (bile) |
ghost of a chance i.
|
|
455 |
Deyim |
en küçük bir umut ışığı bile olmama |
not a chinaman's chance i.
|
|
456 |
Deyim |
kavgada bile söylenmeyecek söz |
language that would fry bacon i.
|
|
457 |
Deyim |
henüz kimsenin aklında bile olmayan şey |
gleam in (one's) eye i.
|
|
458 |
Deyim |
bile bile lades |
willful ignorance i.
|
|
459 |
Deyim |
incir çekirdeğini bile doldurmayacak bir şey |
littlest thing i.
|
|
460 |
Deyim |
polisin/askerin (bile) giremediği bir yer (semt/mahalle) |
a no-go area [uk] i.
|
|
461 |
Deyim |
yüzüne bile bakılmayan şey |
credenzaware i.
|
|
462 |
Deyim |
kavgada bile söylenmeyecek söz |
language that could fry bacon i.
|
|
463 |
Deyim |
kavgada bile söylenmeyecek söz |
language that would fry bacon i.
|
|
464 |
Deyim |
kavgada bile söylenmeyecek söz |
language that would make a sailor blush i.
|
|
465 |
Deyim |
azıcık bile umursamamak |
(don't) care a hang f.
|
|
466 |
Deyim |
yarısı kadar bile (bir şey) olmamak |
be not half as (something) (as someone or something) f.
|
|
467 |
Deyim |
sağ kolunu bile vermek |
give an arm and a leg (for something) f.
|
|
468 |
Deyim |
canını bile vermek |
give an arm and a leg (for something) f.
|
|
469 |
Deyim |
olmayacak şeyleri bile düşlemek/hayal etmek |
cast beyond the moon f.
|
|
470 |
Deyim |
cebinde üç kuruşu bile olmamak |
not have a penny to bless (oneself) with [old-fashioned] f.
|
|
471 |
Deyim |
cebinde üç kuruşu bile olmamak |
not have a penny to bless yourself with f.
|
|
472 |
Deyim |
kendi sesini/kendi düşüncelerini bile duyamamak |
be unable to hear (oneself) think f.
|
|
473 |
Deyim |
kendi sesini/kendi düşüncelerini bile duyamamak |
be unable to hear yourself think f.
|
|
474 |
Deyim |
çöpçü/hademe olarak bile seçilememek |
couldn't get elected dogcatcher [us] f.
|
|
475 |
Deyim |
görmeye bile dayanamamak |
hate the sight of (someone or something) f.
|
|
476 |
Deyim |
görmeye bile katlanamamak |
hate the sight of (someone or something) f.
|
|
477 |
Deyim |
görmeye bile tahammül edememek |
hate the sight of (someone or something) f.
|
|
478 |
Deyim |
görmeye bile tahammül gösterememek |
hate the sight of (someone or something) f.
|
|
479 |
Deyim |
görünce bile midesi bulanmak |
hate the sight of (someone or something) f.
|
|
480 |
Deyim |
görünce bile midesi kalkmak |
hate the sight of (someone or something) f.
|
|
481 |
Deyim |
görünce bile iğrenmek/tiksinmek |
hate the sight of (someone or something) f.
|
|
482 |
Deyim |
görüntüsünü bile midesi almamak/kaldırmamak |
hate the sight of (someone or something) f.
|
|
483 |
Deyim |
görüntüsü bile tiksindirmek/iğrendirmek |
hate the sight of (someone or something) f.
|
|
484 |
Deyim |
görüntüsü bile iğrenç gelmek/tiksinç gelmek |
hate the sight of (someone or something) f.
|
|
485 |
Deyim |
görüntüsü bile tiksindirici gelmek/hasta etmek |
hate the sight of (someone or something) f.
|
|
486 |
Deyim |
görüntüsünden bile iğrenmek/tiksinmek |
hate the sight of (someone or something) f.
|
|
487 |
Deyim |
düşünmeye bile katlanamamak |
can't bear to think about (something) f.
|
|
488 |
Deyim |
düşünmeye bile dayanamamak |
can't bear to think about (something) f.
|
|
489 |
Deyim |
düşünmeye bile tahammül edememek |
can't bear to think about (something) f.
|
|
490 |
Deyim |
düşüncesini bile kaldıramamak |
can't bear to think about (something) f.
|
|
491 |
Deyim |
düşünmek bile istememek |
can't bear to think about (something) f.
|
|
492 |
Deyim |
düşüncesi bile hasta etmek/midesini bulandırmak |
can't bear to think about (something) f.
|
|
493 |
Deyim |
yüzüne bile bakamamak |
not bear the sight of (someone or something) f.
|
|
494 |
Deyim |
görmeye bile dayanamamak |
not bear the sight of (someone or something) f.
|
|
495 |
Deyim |
görmeye bile katlanamamak |
not bear the sight of (someone or something) f.
|
|
496 |
Deyim |
görmeye bile tahammül edememek |
not bear the sight of (someone or something) f.
|
|
497 |
Deyim |
görünce bile midesi bulanmak |
not bear the sight of (someone or something) f.
|
|
498 |
Deyim |
görünce bile midesi kalkmak |
not bear the sight of (someone or something) f.
|
|
499 |
Deyim |
görünce bile iğrenmek |
not bear the sight of (someone or something) f.
|
|
500 |
Deyim |
görünce bile tiksinmek |
not bear the sight of (someone or something) f.
|
|